ikRa
Active member
Bir Dakikanın İçinde Saklı Harfler: 5. Sınıf Öğrencisi Ne Kadar Okumalı?
Selam sevgili forumdaşlar
Bu akşam elimde bir bardak çay, yanımda usul usul çalan bir piyano sesiyle oturdum klavyenin başına. Belki de içimi dökmek istedim biraz. Çünkü bugün, oğlum Arda’nın ödevini yaparken yaşadığım bir an, beni uzun zamandır düşünmediğim bir yere götürdü. “Anne, öğretmenimiz dedi ki, beşinci sınıfta bir dakikada şu kadar kelime okumalıymışız. Ama ben o kadar hızlı okuyamıyorum…” dediğinde, gözlerindeki o gölgeli mahcubiyet kalbime saplandı.
O an bir annenin kalbiyle değil, bir insanın vicdanıyla düşündüm: Gerçekten bir dakikaya sığar mı bir çocuğun dünyası?
Bir Dakikalık Ölçü, Bir Çocuğun Kalbi
Arda’nın babası Murat, o tipik çözüm odaklı, analitik düşünen bir adam. Elinde kronometreyle masaya oturdu. “Oğlum,” dedi, “bir dakika başlıyor. Hadi, dikkatini topla!” Arda okumaya başladı: sesi titrekti, gözleri kelimeler arasında kayboluyordu. 47… 52… 59… Süre dolduğunda Murat rakamları yazdı: “Bir dakikada 92 kelime.” Sonra dönüp bana baktı, ciddi bir yüzle: “Ortalama 100-120 kelime olması gerekiyormuş. Fena değil ama biraz daha hızlanması lazım.”
Benim içimse o sırada başka bir ritim tutuyordu. O 92 kelimenin her biri, Arda’nın kalp atışlarıyla, nefesiyle, tereddütleriyle örülmüştü. Hız mıydı gerçekten önemli olan? Yoksa o kelimelerin ruhuna dokunabilmek mi?
Bir Kadının Kalbiyle Okumak
O gece Arda uyuduğunda, ben defterini elime aldım. Küçük harflerle, köşelere sıkışmış notlar vardı: “Bazı kelimeler bana anlamlı geliyor ama çabuk okuyunca kaçırıyorum.” Gözlerim doldu. Kendi çocukluğum geldi aklıma. Babam bana hep derdi: “Yavaş oku, ama anla. Hız geçicidir, anlam kalıcı.”
Ertesi sabah kahvaltıda Murat’a dönüp dedim ki, “Belki de yanlış ölçüyoruz. Okuma hızı sadece sayılarla değil, duyguyla da ölçülmeli.” O ise gazeteden başını kaldırmadan yanıtladı: “Ama sistem böyle. Çocukların ortalama bir tempoya ulaşması gerekiyor.”
İşte o an fark ettim; erkeklerin dünyasında “çözüm”, çoğu zaman “duygudan arındırılmış mantıkla” tanımlanıyor. Kadınların dünyasında ise “çözüm”, birinin yüreğine dokunabilmekle.
Sınıfın Sessiz Kahramanı
Bir hafta sonra veli toplantısında, öğretmenimiz Elif Hanım konuşmaya başladı. Sesi hem yumuşak hem de netti:
“Beşinci sınıf düzeyinde ortalama okuma hızı dakikada 100 ila 120 kelimedir. Ama…” diye duraksadı, “…bazı çocuklar sayılardan çok daha derin şeyler anlatır. Önemli olan, kelimelerle kurduğu bağdır.”
O an içimde bir kıvılcım yandı. Murat bana baktı, ben de ona. Gözlerimiz buluştuğunda sanki aramızda sessiz bir anlaşma oldu.
Elif Hanım devam etti:
“Okuma sadece hız değildir. Bir çocuğun kelimeleri nasıl hissettiği, nasıl düşündüğü, nasıl yorumladığı da çok değerlidir. Çünkü okuma, insanın iç sesiyle dünyayı buluşturduğu yerdir.”
Bir Baba, Bir Anne ve Bir Çocuk Arasında
O toplantıdan sonra Murat, akşam Arda’yla birlikte oturdu. Ama bu kez elinde kronometre yoktu. “Hadi,” dedi, “beraber okuyalım. Sen bir sayfa, ben bir sayfa.” Arda gülümsedi. Okudukça gözleri parladı, sesindeki titrek tını yerini güvene bıraktı.
Sayfalar çevrildikçe, dakikalar değil, kalpler sayılıyordu. Murat bazen durdu, Arda’ya bir kelime sordu: “Bu kelime sence ne anlatıyor?”
Arda düşünürken, Murat’ın yüzündeki o analitik ifade yumuşadı. O anda, bir baba, mühendisliğinden çıkıp bir hikâyenin içinde kaybolmuştu.
Ben onları izlerken, sessizce çayımı yudumladım. İçimden bir ses fısıldadı: “İşte şimdi gerçek okuma başlıyor.”
Hız mı, Anlam mı?
O günden sonra araştırdım, sordum, okudum. Uzmanlar, beşinci sınıf öğrencileri için dakikada ortalama 100-120 kelime okuma hızını “normal gelişim seviyesi” olarak kabul ediyor. Ancak hepsi aynı noktada birleşiyor: anlamlı okuma, hızlı okumadan daha değerlidir.
Bir çocuk, 80 kelime okuyabilir ama içlerinden birini kalbine kazırsa, o kazanılmış bir zaferdir. Çünkü okuma, sadece gözle değil, yürekle yapılır.
Forumdaşlara Bir Soru
Şimdi dönüp sizlere sormak istiyorum, sevgili dostlar.
Sizce bir çocuk, bir dakikada kaç kelime okumalı?
Ya da şöyle sorayım: Bir çocuk, kaç kelimeyle hayal kurar, kaç kelimeyle umut eder, kaç kelimeyle sever?
Benim için artık cevap belli:
Bir çocuk, kalbinde ne kadar yer varsa o kadar okur.
Murat hâlâ stratejik düşünür, ben hâlâ duygusalım. Arda mı? O şimdi kelimeleriyle dünyalar kuruyor. Hızını değil, duygusunu ölçüyoruz birlikte.
Son Söz: Bir Dakika Değil, Bir Ömürlük Öğrenme
Belki de çocuklarımızın hayatında en değerli şey, onlara “hızlı ol” demek değil, “kendini duy” diyebilmek.
Bir dakikanın içinde sadece kelimeler değil, küçük bir kalbin titreyen sesi var.
Ve o ses, dünyadaki en güzel müzik…
Forumdaşlar, siz de çocuklarınızın ya da öğrencilerinizin okuma yolculuklarında neler gözlemliyorsunuz? Hız mı önemliydi, yoksa o gözlerdeki parıltı mı?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum
Selam sevgili forumdaşlar

Bu akşam elimde bir bardak çay, yanımda usul usul çalan bir piyano sesiyle oturdum klavyenin başına. Belki de içimi dökmek istedim biraz. Çünkü bugün, oğlum Arda’nın ödevini yaparken yaşadığım bir an, beni uzun zamandır düşünmediğim bir yere götürdü. “Anne, öğretmenimiz dedi ki, beşinci sınıfta bir dakikada şu kadar kelime okumalıymışız. Ama ben o kadar hızlı okuyamıyorum…” dediğinde, gözlerindeki o gölgeli mahcubiyet kalbime saplandı.
O an bir annenin kalbiyle değil, bir insanın vicdanıyla düşündüm: Gerçekten bir dakikaya sığar mı bir çocuğun dünyası?
Bir Dakikalık Ölçü, Bir Çocuğun Kalbi
Arda’nın babası Murat, o tipik çözüm odaklı, analitik düşünen bir adam. Elinde kronometreyle masaya oturdu. “Oğlum,” dedi, “bir dakika başlıyor. Hadi, dikkatini topla!” Arda okumaya başladı: sesi titrekti, gözleri kelimeler arasında kayboluyordu. 47… 52… 59… Süre dolduğunda Murat rakamları yazdı: “Bir dakikada 92 kelime.” Sonra dönüp bana baktı, ciddi bir yüzle: “Ortalama 100-120 kelime olması gerekiyormuş. Fena değil ama biraz daha hızlanması lazım.”
Benim içimse o sırada başka bir ritim tutuyordu. O 92 kelimenin her biri, Arda’nın kalp atışlarıyla, nefesiyle, tereddütleriyle örülmüştü. Hız mıydı gerçekten önemli olan? Yoksa o kelimelerin ruhuna dokunabilmek mi?
Bir Kadının Kalbiyle Okumak
O gece Arda uyuduğunda, ben defterini elime aldım. Küçük harflerle, köşelere sıkışmış notlar vardı: “Bazı kelimeler bana anlamlı geliyor ama çabuk okuyunca kaçırıyorum.” Gözlerim doldu. Kendi çocukluğum geldi aklıma. Babam bana hep derdi: “Yavaş oku, ama anla. Hız geçicidir, anlam kalıcı.”
Ertesi sabah kahvaltıda Murat’a dönüp dedim ki, “Belki de yanlış ölçüyoruz. Okuma hızı sadece sayılarla değil, duyguyla da ölçülmeli.” O ise gazeteden başını kaldırmadan yanıtladı: “Ama sistem böyle. Çocukların ortalama bir tempoya ulaşması gerekiyor.”
İşte o an fark ettim; erkeklerin dünyasında “çözüm”, çoğu zaman “duygudan arındırılmış mantıkla” tanımlanıyor. Kadınların dünyasında ise “çözüm”, birinin yüreğine dokunabilmekle.
Sınıfın Sessiz Kahramanı
Bir hafta sonra veli toplantısında, öğretmenimiz Elif Hanım konuşmaya başladı. Sesi hem yumuşak hem de netti:
“Beşinci sınıf düzeyinde ortalama okuma hızı dakikada 100 ila 120 kelimedir. Ama…” diye duraksadı, “…bazı çocuklar sayılardan çok daha derin şeyler anlatır. Önemli olan, kelimelerle kurduğu bağdır.”
O an içimde bir kıvılcım yandı. Murat bana baktı, ben de ona. Gözlerimiz buluştuğunda sanki aramızda sessiz bir anlaşma oldu.
Elif Hanım devam etti:
“Okuma sadece hız değildir. Bir çocuğun kelimeleri nasıl hissettiği, nasıl düşündüğü, nasıl yorumladığı da çok değerlidir. Çünkü okuma, insanın iç sesiyle dünyayı buluşturduğu yerdir.”
Bir Baba, Bir Anne ve Bir Çocuk Arasında
O toplantıdan sonra Murat, akşam Arda’yla birlikte oturdu. Ama bu kez elinde kronometre yoktu. “Hadi,” dedi, “beraber okuyalım. Sen bir sayfa, ben bir sayfa.” Arda gülümsedi. Okudukça gözleri parladı, sesindeki titrek tını yerini güvene bıraktı.
Sayfalar çevrildikçe, dakikalar değil, kalpler sayılıyordu. Murat bazen durdu, Arda’ya bir kelime sordu: “Bu kelime sence ne anlatıyor?”
Arda düşünürken, Murat’ın yüzündeki o analitik ifade yumuşadı. O anda, bir baba, mühendisliğinden çıkıp bir hikâyenin içinde kaybolmuştu.
Ben onları izlerken, sessizce çayımı yudumladım. İçimden bir ses fısıldadı: “İşte şimdi gerçek okuma başlıyor.”
Hız mı, Anlam mı?
O günden sonra araştırdım, sordum, okudum. Uzmanlar, beşinci sınıf öğrencileri için dakikada ortalama 100-120 kelime okuma hızını “normal gelişim seviyesi” olarak kabul ediyor. Ancak hepsi aynı noktada birleşiyor: anlamlı okuma, hızlı okumadan daha değerlidir.
Bir çocuk, 80 kelime okuyabilir ama içlerinden birini kalbine kazırsa, o kazanılmış bir zaferdir. Çünkü okuma, sadece gözle değil, yürekle yapılır.
Forumdaşlara Bir Soru
Şimdi dönüp sizlere sormak istiyorum, sevgili dostlar.
Sizce bir çocuk, bir dakikada kaç kelime okumalı?
Ya da şöyle sorayım: Bir çocuk, kaç kelimeyle hayal kurar, kaç kelimeyle umut eder, kaç kelimeyle sever?
Benim için artık cevap belli:
Bir çocuk, kalbinde ne kadar yer varsa o kadar okur.
Murat hâlâ stratejik düşünür, ben hâlâ duygusalım. Arda mı? O şimdi kelimeleriyle dünyalar kuruyor. Hızını değil, duygusunu ölçüyoruz birlikte.
Son Söz: Bir Dakika Değil, Bir Ömürlük Öğrenme
Belki de çocuklarımızın hayatında en değerli şey, onlara “hızlı ol” demek değil, “kendini duy” diyebilmek.
Bir dakikanın içinde sadece kelimeler değil, küçük bir kalbin titreyen sesi var.
Ve o ses, dünyadaki en güzel müzik…
Forumdaşlar, siz de çocuklarınızın ya da öğrencilerinizin okuma yolculuklarında neler gözlemliyorsunuz? Hız mı önemliydi, yoksa o gözlerdeki parıltı mı?
Yorumlarınızı merakla bekliyorum
