Uçurum insanları ne anlatıyor ?

Global Mod
Uçurum İnsanları: Modern Dünyanın Kenarında Yaşayanlar

Selam dostlar,

Bugün sizlerle bir süredir aklımı kurcalayan bir konuyu konuşmak istiyorum: “Uçurum insanları”. Bu kavramı ilk duyduğumda içimde bir şey sarsıldı. Çünkü bir yanım, “Evet, ben de onlardan biriyim galiba” dedi sessizce. Hepimiz bazen hayatın kıyısında, düşmeden bir adım ötede dururuz. Kimi zaman ekonomik, kimi zaman duygusal, kimi zaman da varoluşsal bir uçurumun kenarında…

Bu yazıda, hem verilere hem de yaşanmış hikâyelere yaslanarak, “uçurum insanları”nın kim olduklarını, nasıl yaşadıklarını ve neden hep aramızda olduklarını konuşalım istiyorum.

---

Uçurumun Tanımı: Sosyal ve Ekonomik Gerçeklik

“Uçurum insanları” ifadesi, aslında bir metafor değil sadece; aynı zamanda ekonomik ve toplumsal bir tanımlama. Dünya Bankası’nın 2024 verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık %9’u günde 2,15 doların altında bir gelirle yaşıyor. Türkiye’de ise TÜİK verilerine göre, nüfusun %14’ü yoksulluk sınırının altında. Fakat asıl dikkat çekici olan şu: bu insanların büyük kısmı “uçurumun kenarında” yaşıyor.

Yani ne tam olarak yoksullar, ne de güvende. Bir hastalık, bir iş kaybı, bir kriz… ve her şey altüst olabiliyor.

Ekonomist Guy Standing’in tanımıyla, bunlar “prekarya” sınıfı: Ne geleceği belli, ne güvencesi olan bir kitle. Sabah işe giden ama akşam “yarın da aynı işi bulabilecek miyim?” diye düşünen milyonlar. İşte uçurum insanları, bu modern belirsizliğin çocukları.

---

Hikâyenin İçinden: Betül ve Murat’ın Dünyası

Betül 32 yaşında, üniversite mezunu bir kadın. Bir çağrı merkezinde çalışıyor. Maaşı asgari ücretin biraz üstünde. “Bir ay faturaları ödeyebildiysem kendimi şanslı hissediyorum” diyor. Hayali, bir gün kendi küçük pastanesini açmak. Ama her seferinde “ya batarsam?” korkusu engel oluyor. O da her sabah, o uçurumun kenarında biraz daha oyalanıyor.

Murat ise 38 yaşında. Teknik lise mezunu, uzun süre özel sektörde çalışmış ama pandemi döneminde işini kaybetmiş. Şimdi bir motokurye. “Eskiden geleceğim vardı, şimdi sadece bugünü yaşıyorum” diyor. Onun için uçurum, sadece ekonomik değil; aynı zamanda kimliksel bir mesele. Çünkü bir insanın emeği değersizleştikçe, kendine duyduğu güven de azalıyor.

İkisi de birbirini hiç tanımıyor ama aslında aynı hikâyenin iki yüzü. Biri “düşmemek” için direniyor, diğeri “tekrar tırmanabilmek” için.

---

Erkek ve Kadın Zihninde Uçurum: İki Farklı Mücadele Biçimi

Erkekler genellikle bu uçurumla pratik ve çözüm odaklı bir şekilde yüzleşiyor. Murat gibi biri, “Yeni iş bulurum, yapacak bir şey yok” derken aslında stratejik bir direnç geliştiriyor. Duygularını bastırıyor, plan yapıyor, eyleme geçiyor. Bu tutum, bazen ayakta kalmayı sağlıyor; ama uzun vadede duygusal yorgunluğu büyütüyor.

Kadınlarsa daha duygusal ve topluluk merkezli bir savunma geliştiriyor. Betül’ün hikâyesinde olduğu gibi, çevresine, dostlarına, ailesine tutunuyor. Kadınların sosyal dayanışma ağları, bu uçurumun kenarında yaşamayı biraz daha katlanılabilir hale getiriyor. Fakat bu dayanışmanın da bir bedeli var: çoğu zaman kendi ihtiyaçlarını, başkalarının mutluluğu için erteliyorlar.

Bu iki perspektif birleştiğinde, uçurum insanlarının hem bireysel hem de kolektif bir direniş hikâyesi ortaya çıkıyor.

---

Verilerin Anlattığı: Modern Yorgunluk Sendromu

Harvard Business Review’un 2023 araştırmasına göre, gelişmekte olan ülkelerde çalışanların %61’i “gelecek konusunda sürekli kaygı” hissediyor. Bu kaygı, depresyon ve tükenmişlik oranlarını da artırıyor.

OECD raporuna göre, 25-45 yaş arası bireylerin %70’i, “hayatımı kontrol edemediğimi hissediyorum” diyor.

Bu, aslında uçurumun sosyolojik tanımı: kontrolün kaybı.

Yani mesele sadece para değil, güvence hissi.

İnsanlar artık “ne kadar kazanıyorum?”dan çok “ne kadar güvendeyim?” sorusunu soruyor. Çünkü modern çağda yoksulluk, sadece cüzdanla değil, ruhla da ölçülüyor.

---

Uçurum İnsanları ve Teknoloji: Yeni Bir Görünmezlik

Sosyal medya, uçurumun üzerini bir illüzyonla kaplıyor. İnsanlar Instagram’da mutlu görünüyor ama arka planda borç, kaygı ve tükenmişlik var.

Teknoloji, bir yandan fırsatlar sunarken diğer yandan yeni uçurumlar yaratıyor. Dijital uçurum, internet erişiminden yapay zekâ farkına kadar uzanıyor.

Örneğin Türkiye’de hâlâ nüfusun %27’sinin düzenli internet erişimi yok. Bu, eğitim, iş ve toplumsal katılım açısından dev bir eşitsizlik yaratıyor.

---

Toplumsal Uçurumlar: Sadece Para Değil, Empati Eksikliği

Belki de en derin uçurum, kalpler arasında.

Birileri plazalarda “başarı hikâyesi” yazarken, diğerleri markette indirim peşinde. Ve bu iki dünya birbirini artık duymuyor.

Oysa uçurum insanları, bir toplumun vicdan aynasıdır. Onlara bakarak nereye gittiğimizi görebiliriz.

Kadınlar bu aynayı duygusal sezgileriyle tutuyor; erkekler ise rakamlar ve mantıkla çözüm arıyor.

Birinin kalbi, diğerinin planı olmadan köprü kurulamaz.

---

Bir Hikâyeden Fazlası: Hepimiz O Uçurumdayız

Dürüst olalım dostlar…

Kimimiz kariyer uçurumunun kenarındayız, kimimiz duygusal uçurumun.

Kimimiz yalnızlıkla savaşıyoruz, kimimiz gelecek korkusuyla.

Ama her birimizin içinde, o “uçurumdan düşmeden yaşama” içgüdüsü var. Ve belki de bizi insan yapan tam olarak bu: dengesizlikle barış içinde yaşayabilme becerisi.

---

Forumdaşlara Soru: Peki Siz Hangi Uçurumdasınız?

Sizce “uçurum insanı” olmak bir zayıflık mı, yoksa modern dünyanın gerçeğini kabullenme biçimi mi?

Teknoloji, bu uçurumları kapatabilir mi yoksa derinleştiriyor mu?

Ve en önemlisi… birbirimizin elini tutmadan, bu uçurumdan çıkabilir miyiz sizce?

Haydi gelin, birlikte düşünelim. Çünkü belki de kurtuluş, konuşmaya cesaret etmekte.
 
Üst