Gencsoy
Global Mod
Global Mod
Bir Mektubun Yolculuğu: PTT Kayıtsız Mektup Kaç Günde Gider?
Bir forum akşamında, kahvemi almış ekran başına oturmuştum. Başlıkta şöyle yazıyordu: “PTT kayıtsız mektup kaç günde gider?” Basit bir soru gibi görünüyordu ama ben o başlığı okurken aklıma çocukluğumun posta kokan günleri geldi. Mektuplar yalnızca zarf değildi; birer duygu taşıyıcısıydı. O an fark ettim ki, bu sorunun cevabı sadece “3 ila 7 gün” gibi teknik bir bilgiyle açıklanamazdı. Her mektubun, her yolculuğun kendine has bir hikâyesi vardır.
Ve o hikâyeyi size anlatmak istedim…
---
1. Bölüm: Zarfın İçine Gizlenen Sözler
Yıl 2005’ti. İnternet her evde yoktu. Elif, Ankara’da bir üniversite öğrencisiydi. Kardeşi Mert ise İstanbul’da askerdi. Elif, onun doğum gününde bir mektup göndermeye karar verdi. Telefon etmek kolaydı ama mektup başkaydı — yazarken insanın iç sesi duyulurdu.
O gün sabah erkenden postaneye gitti. Kuyruktaki insanlar, kendi hayatlarından kesitlerle sırada bekliyordu: biri borç dekontu yolluyordu, biri sevgilisine kart. Elif, sırada yaşlı bir amcayla sohbet etti. Amca dedi ki:
> “Evladım, mektup geç gider ama ulaştığında kalbe dokunur. Teknoloji hızlıdır ama duyguyu taşıyamaz.”
Elif mektubu PTT görevlisine verdiğinde, zarfta yalnızca kelimeler değil, bir özlem yola çıkmıştı.
---
2. Bölüm: Zamanın Posta Kutusu
PTT kayıtsız mektup, diğer gönderilerden farklıdır. Ne barkodu vardır ne takip numarası. Yani o mektup, bir anlamda kaderine bırakılmıştır. Genelde aynı şehir içinde 1-3 gün, şehirler arası 3-7 gün arasında ulaşır. Ama bazen bu süre uzar; çünkü her mektup, tıpkı bir insan gibi kendi yolunu bulur.
O dönem PTT, modernleşme sürecindeydi. Dijital sistemler devreye giriyor, ama hâlâ manuel tasnifin sıcaklığı vardı. Mektuplar, postacıların elinde gerçek anlamda “elle” taşınırdı. Bu yüzden bir mektubun yolculuğu, sadece mesafe değil, insan emeğiyle ölçülürdü.
Mert’in mektubu da bu yolculuğa çıktı. Ankara’dan İstanbul’a giden posta torbalarının birinde, sessizce yol aldı. Belki bir kamyonun arka koltuğunda, belki trenin kargo bölümünde, belki de bir postacının cebinde küçük bir buruşuklukla.
---
3. Bölüm: Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Mert, askeriyede zaman kavramını unutanlardandı. Her gün aynı saatlerde nöbet, aynı düzende talim. Ona göre her şey ölçülür, planlanır ve sonuç alınırdı. Mektup konusuna da öyle yaklaşıyordu:
> “Kardeşim yolladıysa, en geç 3-4 güne gelir. Gelmezse kaybolmuştur, yapacak bir şey yok.”
Ama Elif için öyle değildi. O, mektubun içindeki duyguların ulaşmasını istiyordu, sadece zarfın değil. Her sabah uyanıp, “Acaba Mert aldı mı?” diye düşünüyordu. Bu iki farklı yaklaşım, cinsiyetle değil, hayata bakış farkıyla ilgiliydi: Biri sonuca odaklanıyor, diğeri sürece anlam katıyordu.
Bu fark aslında mektubun kendisinde de vardı. PTT’nin istatistiklerine göre kayıtsız mektupların %95’i belirtilen süre içinde ulaşır, ama %5’i ya gecikir ya da kaybolur. O %5’lik kısmın hikâyeleri, genellikle insanın sabırla sınandığı anlardır.
---
4. Bölüm: Postacının Hikâyesi
O mektubu taşıyan postacı Hüseyin Bey, 25 yıldır aynı hatta görev yapıyordu. Her sabah postaları ayırırken, eline geçen her zarfta farklı bir kader görürdü.
> “Bazı zarflar hafif olur ama yükü ağırdır,” derdi.
O gün de Mert’in mektubu, çantasının arasında sıkışmıştı. Teslim günü yağmur yağmış, bazı adresler bulanıklaşmıştı. Hüseyin Bey o gün iki defa aynı sokağa dönmüş, ıslanan mektupları özenle kurulamıştı. İşte o özen, o görünmeyen emek, bir mektubun 3 günde değil bazen 5 günde ulaşmasına neden olur.
Ama o 2 günlük fark, aslında insan emeğinin kanıtıdır. Çünkü kayıtsız mektup, sadece bir teslimat değil; bir güven zinciridir.
---
5. Bölüm: Ulaşan Mektup, Uyanan Duygu
Beşinci günün sabahıydı. Mert, postacının bisikletini görünce içinden “Belki…” diye geçirdi. Gerçekten de o gün o zarf eline ulaştı.
Elif’in el yazısı, hafifçe dağılmış mürekkebiyle oradaydı.
Mektubu okurken içindeki yorgunluk geçti. Elif’in “Aynı gökyüzüne bakıyoruz.” cümlesi, sanki bütün mesafeyi ortadan kaldırmıştı. İşte o anda, Mert anladı ki, bir mektubun değeri kaç günde geldiğiyle değil, ulaştığında ne hissettirdiğiyle ölçülür.
---
6. Bölüm: Günümüze ve Geleceğe Dair
Bugün hâlâ PTT kayıtsız mektuplar 3 ila 7 gün arasında ulaşıyor. Ancak mektup gönderenlerin sayısı giderek azalıyor. Dijital mesajlar, saniyede ulaşsa da, duygusal derinliği çoğu zaman yakalayamıyor.
Sosyologlara göre, mektup yazmak insanı “yavaş düşünmeye” teşvik ediyor. Yazarken içsel bir filtre devreye giriyor, duygular olgunlaşıyor. Bu yüzden mektup hâlâ kültürel bir miras olarak görülüyor.
Belki de mektup artık bir ulaşım aracı değil, insanlığın sabır testidir. Çünkü mektup beklemek, aynı zamanda kendini beklemektir — kendi sesinin yankısını duymayı beklemek.
---
7. Bölüm: Forumda Son Söz ve Bir Soru
Elif ve Mert’in hikâyesi, aslında hepimizin içinde yaşadığı bir şeyin sembolü. Hepimiz birilerine “ulaşmak” istiyoruz — bazen bir sözle, bazen bir mesajla, bazen bir mektupla.
Ama belki asıl mesele şu:
> “Ulaşmak mı önemli, yoksa yolda olmak mı?”
Bir kayıtsız mektup bazen geç gelir, bazen kaybolur, bazen zamanında ulaşır ama hep bir iz bırakır. Çünkü her mektup, insanın zamana yazdığı bir nottur.
Ve belki de asıl cevap şudur:
PTT kayıtsız mektup 3 ila 7 günde gider ama duygular, bir ömür kalır.
Bir forum akşamında, kahvemi almış ekran başına oturmuştum. Başlıkta şöyle yazıyordu: “PTT kayıtsız mektup kaç günde gider?” Basit bir soru gibi görünüyordu ama ben o başlığı okurken aklıma çocukluğumun posta kokan günleri geldi. Mektuplar yalnızca zarf değildi; birer duygu taşıyıcısıydı. O an fark ettim ki, bu sorunun cevabı sadece “3 ila 7 gün” gibi teknik bir bilgiyle açıklanamazdı. Her mektubun, her yolculuğun kendine has bir hikâyesi vardır.
Ve o hikâyeyi size anlatmak istedim…
---
1. Bölüm: Zarfın İçine Gizlenen Sözler
Yıl 2005’ti. İnternet her evde yoktu. Elif, Ankara’da bir üniversite öğrencisiydi. Kardeşi Mert ise İstanbul’da askerdi. Elif, onun doğum gününde bir mektup göndermeye karar verdi. Telefon etmek kolaydı ama mektup başkaydı — yazarken insanın iç sesi duyulurdu.
O gün sabah erkenden postaneye gitti. Kuyruktaki insanlar, kendi hayatlarından kesitlerle sırada bekliyordu: biri borç dekontu yolluyordu, biri sevgilisine kart. Elif, sırada yaşlı bir amcayla sohbet etti. Amca dedi ki:
> “Evladım, mektup geç gider ama ulaştığında kalbe dokunur. Teknoloji hızlıdır ama duyguyu taşıyamaz.”
Elif mektubu PTT görevlisine verdiğinde, zarfta yalnızca kelimeler değil, bir özlem yola çıkmıştı.
---
2. Bölüm: Zamanın Posta Kutusu
PTT kayıtsız mektup, diğer gönderilerden farklıdır. Ne barkodu vardır ne takip numarası. Yani o mektup, bir anlamda kaderine bırakılmıştır. Genelde aynı şehir içinde 1-3 gün, şehirler arası 3-7 gün arasında ulaşır. Ama bazen bu süre uzar; çünkü her mektup, tıpkı bir insan gibi kendi yolunu bulur.
O dönem PTT, modernleşme sürecindeydi. Dijital sistemler devreye giriyor, ama hâlâ manuel tasnifin sıcaklığı vardı. Mektuplar, postacıların elinde gerçek anlamda “elle” taşınırdı. Bu yüzden bir mektubun yolculuğu, sadece mesafe değil, insan emeğiyle ölçülürdü.
Mert’in mektubu da bu yolculuğa çıktı. Ankara’dan İstanbul’a giden posta torbalarının birinde, sessizce yol aldı. Belki bir kamyonun arka koltuğunda, belki trenin kargo bölümünde, belki de bir postacının cebinde küçük bir buruşuklukla.
---
3. Bölüm: Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Mert, askeriyede zaman kavramını unutanlardandı. Her gün aynı saatlerde nöbet, aynı düzende talim. Ona göre her şey ölçülür, planlanır ve sonuç alınırdı. Mektup konusuna da öyle yaklaşıyordu:
> “Kardeşim yolladıysa, en geç 3-4 güne gelir. Gelmezse kaybolmuştur, yapacak bir şey yok.”
Ama Elif için öyle değildi. O, mektubun içindeki duyguların ulaşmasını istiyordu, sadece zarfın değil. Her sabah uyanıp, “Acaba Mert aldı mı?” diye düşünüyordu. Bu iki farklı yaklaşım, cinsiyetle değil, hayata bakış farkıyla ilgiliydi: Biri sonuca odaklanıyor, diğeri sürece anlam katıyordu.
Bu fark aslında mektubun kendisinde de vardı. PTT’nin istatistiklerine göre kayıtsız mektupların %95’i belirtilen süre içinde ulaşır, ama %5’i ya gecikir ya da kaybolur. O %5’lik kısmın hikâyeleri, genellikle insanın sabırla sınandığı anlardır.
---
4. Bölüm: Postacının Hikâyesi
O mektubu taşıyan postacı Hüseyin Bey, 25 yıldır aynı hatta görev yapıyordu. Her sabah postaları ayırırken, eline geçen her zarfta farklı bir kader görürdü.
> “Bazı zarflar hafif olur ama yükü ağırdır,” derdi.
O gün de Mert’in mektubu, çantasının arasında sıkışmıştı. Teslim günü yağmur yağmış, bazı adresler bulanıklaşmıştı. Hüseyin Bey o gün iki defa aynı sokağa dönmüş, ıslanan mektupları özenle kurulamıştı. İşte o özen, o görünmeyen emek, bir mektubun 3 günde değil bazen 5 günde ulaşmasına neden olur.
Ama o 2 günlük fark, aslında insan emeğinin kanıtıdır. Çünkü kayıtsız mektup, sadece bir teslimat değil; bir güven zinciridir.
---
5. Bölüm: Ulaşan Mektup, Uyanan Duygu
Beşinci günün sabahıydı. Mert, postacının bisikletini görünce içinden “Belki…” diye geçirdi. Gerçekten de o gün o zarf eline ulaştı.
Elif’in el yazısı, hafifçe dağılmış mürekkebiyle oradaydı.
Mektubu okurken içindeki yorgunluk geçti. Elif’in “Aynı gökyüzüne bakıyoruz.” cümlesi, sanki bütün mesafeyi ortadan kaldırmıştı. İşte o anda, Mert anladı ki, bir mektubun değeri kaç günde geldiğiyle değil, ulaştığında ne hissettirdiğiyle ölçülür.
---
6. Bölüm: Günümüze ve Geleceğe Dair
Bugün hâlâ PTT kayıtsız mektuplar 3 ila 7 gün arasında ulaşıyor. Ancak mektup gönderenlerin sayısı giderek azalıyor. Dijital mesajlar, saniyede ulaşsa da, duygusal derinliği çoğu zaman yakalayamıyor.
Sosyologlara göre, mektup yazmak insanı “yavaş düşünmeye” teşvik ediyor. Yazarken içsel bir filtre devreye giriyor, duygular olgunlaşıyor. Bu yüzden mektup hâlâ kültürel bir miras olarak görülüyor.
Belki de mektup artık bir ulaşım aracı değil, insanlığın sabır testidir. Çünkü mektup beklemek, aynı zamanda kendini beklemektir — kendi sesinin yankısını duymayı beklemek.
---
7. Bölüm: Forumda Son Söz ve Bir Soru
Elif ve Mert’in hikâyesi, aslında hepimizin içinde yaşadığı bir şeyin sembolü. Hepimiz birilerine “ulaşmak” istiyoruz — bazen bir sözle, bazen bir mesajla, bazen bir mektupla.
Ama belki asıl mesele şu:
> “Ulaşmak mı önemli, yoksa yolda olmak mı?”
Bir kayıtsız mektup bazen geç gelir, bazen kaybolur, bazen zamanında ulaşır ama hep bir iz bırakır. Çünkü her mektup, insanın zamana yazdığı bir nottur.
Ve belki de asıl cevap şudur:
PTT kayıtsız mektup 3 ila 7 günde gider ama duygular, bir ömür kalır.