Dünyanın Dört Bir Yanından En İlginç Batıl İnançlar

Dünyanın Dört Bir Yanından En İlginç Batıl İnançlar
Bilimsel ve mantıksal bir dayanağı olmayan ancak tüm dünyada pek çok kültürde muhakkak bir ibaresi bulunan batıl inançlar, beklenmedik bir anda yaşamımızı yönlendirebiliyor. Eski zamanlardaki Paganist inançlarda var olan davranışlarla bağlantı kurabileceğimiz batıl inançlar, nesilden nesile aktarılıyor ve bir sonucu olmasa dahi günlük yaşantımızın bir köşesinde bizi içine çekmeyi başarıyor. Bilindik örnekleri epey fazla olan; kara kedi, merdiven altı ve su dökmek gibi daha birçok farklı inanış biçimine sahip batıl inanç kavramı, gün geçtikçe kendine yenilerini ekliyor. Bu içeriğimizde yalnızca ülkemizle sınırlı kalmayarak evrene açıldık ve sizlere dünyanın dört bir yanından en ilginç batıl inançlar listesini hazırladık, iyi okumalar dileriz.

1. Uzun İnce Bir Boyun


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/uzun-ince-bir-boyun.jpg

Lakapları “Zürafa Kızlar” olan Padaunglar, Asya’da bulunan Myanmar ve Tayland ülkelerinde yaşamlarını idame ettiriyor. Dünyadaki en uzun boyna sahip olma kriterini taşıyan Kayah halkının alt kolu olan Zürafa Kadınlar, boyunlarına geçirdikleri “pirinç halkalar” ile yaşamlarını sürdürüyor. Halkaları yalnızca boyunlarına takmakla kalmıyor, kol ve ayaklarına da geçirebiliyorlar. Çocuk yaşlardan itibaren bu halkalarla yaşamayı öğrenen kadınlara her yıl yeni bir halka daha takılıyor. Uyumaları oldukça zor olan Padaunglar yatarken bir tahtadan destek alıyor. Neredeyse on kiloyu bulan halkalar çıkarıldıktan sonra boyun, ağırlığa alışkın olmadığı için kırılmalar ve sakatlanmalar yaşıyor. Pirinç halka geleneğine göre; kadınlar bir kaplanın onları yememesi için, köle olmamak amacıyla çirkin görünmeyi seçtikleri ve tam tersi olarak da bu halkaların vücutlarını güzel gösterdiklerine inandıkları için çeşitli acıları çekiyor ve halkalarla yaşamayı öğreniyorlar.

2. Çift Sayılı Çiçekler


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/cift-sayili-cicekler.jpg

Dünyanın dört bir yanından en ilginç batıl inançlar adlı içeriğimizin ikinci sırasını çiçekler oluşturuyor. Slavlardan beri süregelen bir gelenek nedeniyle Ruslar kendilerine verilen çift sayılı çiçekleri hiç sevmiyor, hatta inanışları gereği çift sayıda verilen çiçeklerden korkuyorlar. Çift olarak verilen çiçeklerin uğursuzluk ve ölüm getirdiğine inanıyorlar. “2,4 ve 6” gibi rakamlara sahip çiçeklerin yanına muhakkak bir tane daha eklenip bu sayıyı teke tamamlama zorunluluğu getiriliyor aksi halde ufak bir sürpriz yapmak isteyen bir yabancı büyük bir hüsranla karşılaşabiliyor. Çift sayıda çiçekler yalnızca cenaze törenlerinde ve mezarlarda kullanılıyor. Aynı zamanda Ruslar karanfilin savaş sembolü olduğunu düşünüyor ve özellikle kırmızı karanfili evlerine sokmak istemiyor.

3. Zorunlu Yüz Dövmesi


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/zorunlu-yuz-dovmesi.jpg

Kuzey Afrika’da geniş bir coğrafyada çoğunlukla göçebe olarak yaşayan Berberiler, en eski kabilelerden biri olma özelliğini koruyor. İslam ve Osmanlı kültürlerinden zaman zaman etkilenen Berberi halkı, İbranice’ye yakın sayılan bir dil kullanıyor. Arap halklarının içerisinde yaşamlarını idame ettiren Berberiler, kendi örf ve adetlerine sahip çıkmaya devam ediyor. Kutsallığını kabul ettikleri mavi ve yeşil karışımı bir renk olan boya ile özellikle kabilenin kadınları yüzlerine, baldırlarına ve kollarına dövmeler yapıyor. Dövmenin kutsal bir gelenek olduğu inancına sahip olan halk dövmeciliği bir sanat dalına dönüştürmeyi başarıyor. Dövmesiz göremeyeceğiniz kadınlara sahip olan berberi halkı, yaşadığı çetin çatışmalar ve zorlu yaşamların sonucu olarak kadınların ve erkeklerin birlikte güçlü olduğu göçebe bir toplum düzeni sürdürmeye çabalıyor.

4. Bakımlı Ölüler


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/bakiml-oluler.jpg

Endonezya’daki Toraja halkı, ölmüş olan sevdiklerini her yıl düzenli olarak mezarlarından çıkarıp bakımlarını yapıyor, onları giydiriyor ve süslüyor. Ölü kişileri onurlandırdıklarını düşünen halk, aynı zamanda hasret gidererek kendilerinin de bu ritüel sayesinde yeni nesillere bir örnek teşkil edeceğine inanıyor. Torajalılar, ölülere en güzel kıyafetleri giydirdikten sonra onları, açık tabutlarla birlikte kendi topraklarında gezdiriyor ve bunun bir tür hatırlama aracı olduğunu benimsiyor. Özellikle modern zamanlarda, süsledikleri cesetlerle fotoğraf dahi çektiren kabile üyeleri aynı zamanda bebek ve çocuk cesetlerini de süslemek ve gezdirmekten geri kalmıyor. Gezme süresi dolan ölü kişiler tekrar mezarlarına konuyor ve dua eşliğinde yapılan bu final sahnesi, törenin bir dahaki yıla kadar gerçekleşmeyeceğini belirtiyor.

5. Korkulan Sayı


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/korkulan-sayi.jpg

‘Triskaidekaphobia’ adlı korku hastalığına dahi isim veren “on üç” sayısı tarihteki ve dinlerdeki çeşitli olaylar yüzünden hep uğuruz olarak kabul ediliyor. On üç ayısının uğursuz olduğu inancı, özellikle de bir cuma gününe denk gelirse bazı toplumlar tarafından “bir felaket günü” olarak nitelendiriliyor. Mitolojik ve dini hikâyelere baktığımızda on iki kişilik yemeklere sonradan katılan davetsiz misafirlerin on üçüncü kişi olduğunu ve ardından büyük bir talihsizlikle öldüğü okuyoruz. Hala çoğu toplumda yemeklerde on üç kişi olmamaya özen gösteriliyor. Trafik kazaları gibi hadiselerinde genelde on üçüncü cumaya denk geldiğine inanılıyor. Ancak pek çok farklı kültür de de on üç sayısı tam aksine uğurlu bir sayı olarak görülüyor ve şans getirdiğine yönelik söylemler yer alıyor. Adına yapılmış onlarca film bile bulunan sayı, sizce de gerçekten kötü bir talihi mi temsil ediyor?

6. Kutsal İnek Davası


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/kutsal-inek-davasi.jpg

Dünyanın dört bir yanından en ilginç batıl inançlar listemizin altıncı sırasını Hindistan ve Kutsal İnek oluşturuyor. Baş tanrılarının bir ineğin vücudunda olduğunu düşünen Hindistan halkı, ineğe paha biçilemez kutsal bir değer atfediyor. İneklere tapmıyorlar ancak asla zarar vermiyor ve onları koruyorlar. İnek etinin yenmesinin kesinlikle yasak olduğu kültürde, ineklerin çoğu şehrin sokaklarında istedikleri gibi gezebiliyor. İneğin kuyruğunu tutmak bir yemin ifadesinin gösteriş biçimi sayılıyor. Hintliler, İneğin dışkılarıyla kendilerini yıkıyor ve böylece kötü ruhlardan ve düşüncelerden arındıklarına inanıyorlar. İneğe zarar veren biri olursa ona maddi bir ceza uygulanmıyor ancak suçlu kişi toplumdan soyutlanıyor ve kutsal sayılan ibadetleri yapması yasaklanıyor.

7. Enteresan Bambu Kafesler


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/enterasan-bambu-kafesler.jpg

Bir başka vahşi geleneği ise Papura Yeni Gine’de yaşayan Morobeliler gerçekleştiriyor. Kabile halkı, ölülerinin enerjisini yaşayanlara geçirmek için, mezarlara koymadan önce cesetlerin çeşitli yerlerinden kesikler açarak içerdeki yağı akıtıp, kurutuyor. Bambu çubuklarını karınlara batırarak yağları bir yerde topluyor ve diğer kabile vatandaşlarını bu yağlarla yağlıyorlar. Bazense bu artık yağlar yemeklerde kullanılıyor. Yağ işlemi gerçekleştikten sonra tütsülenen cesetler bambu kafeslerine koyularak yerleşim bölgesinde sergileniyor. İki yüz yıldır süren bu gelenek sonucu Morobe tepelerinde birçok ceset bulunuyor ve gelen turistler şaşkınlık içinde olan vahşeti anlamaya çalışıyor.

8. Koruyucu Nazar Boncuğu


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/koruyucu-nazar-boncugu.jpg

Son zamanlarda özellikle aksesuarlarda önemli bir nesne haline gelen nazar boncuğunun tarihi çok eski zamanlara dayanıyor. Pek çok efsanede ve kültürde kendine yer edinen nazar boncuğu figürü, görünüşü itibarıyla bir gözü temsil ediyor ve kötü enerjilerden gelen ışınları emmesi için mavi renkte olduğu biliniyor. Ülkemizde de çok yaygın bir inanış olan nazar kavramı, nazar boncuklu figürlerle harmanlanıyor. Aynı zamanda Yunanlar ve İrlandalıların sıklıkla kendi efsanelerinde nazar boncuğundan söz ettiği biliniyor. Mavi gözlü insanların nazarının daha çok değdiği düşüncesi ve insan gözünün çocukları ve hayvanları öldürebilecek kadar güçlü olduğu inanışı, nazar dualarıyla engellenmeye çalışılıyor. Türkiye’de çoğu insanın da ciddi anlamda itibar ettiği nazar anlayışı, beraberinde pek çok farklı davranışı da getiriyor. Dualar okunarak alna konulan bir tükürük damlasından sonra “nazar olduğu düşünülen kişinin” camdan, dağa taşa bakması bunların yalnızca bir örneğini oluşturuyor.

9. Vahşi Bir Çorba


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/vahsi-bir-corba.jpg

Şiddeti bir yaşam biçimi haline getirmiş olan Yanomami kabilesi, her daim araştırmacıların gözdesi olmayı başarıyor. Vahşilik ve ilkellik alanında birinciliği elden bırakmayan Yanomami halkı, yaptığı törenler ve sergilediği inanış biçimleriyle bizi vahşetle buluşturuyor. Kendine özgü gelenekleri olan kabilenin en bilindik yöntemlerinden biri, ölüleri yaktıktan sonra küllerinin muzla karıştırılıp yeniyor oluşu. Bazense bu küllerin bir sıvıyla karıştırılarak çorbaya dönüştürüldüğü çeşitli kaynaklarda belirtiliyor. Bu çorbayı içen kabile, ölüleri yaşattıklarına inanıyor ve ruhların kendilerine karışacağını özümsüyor. Ölümün doğal olduğunu inkâr eden Yanomamiler, kadın ve erkek cinsiyetleri bakımında bir eşitlik düzeni sağlamakla beraber sergiledikleri yara izleri ve vücutlarından kopmuş olan uzuv parçalarıyla kabile arasında en saygın mertebeye yükselebiliyor.

10. Havaya Atılan Bebekler


*****://dergice.com/wp-content/uploads/2020/11/havaya-atilan-bebkler.jpg

Hindistan’ın en ilginç geleneklerinden biri olan “Havaya Bebek Atma Festivali” her yıl düzenleniyor. Henüz yeni doğmuş ve yalnızca birkaç ayını doldurmuş bebekler, babaları tarafından alınarak yüksek bir kulenin en tepesine çıkarılıyor. Daha sonra aşağı büyük bir çarşaf geriliyor ve baba, bebeğini kulenin tepesinden boşluğa bırakıyor. Bu geleneği gerçekleştiren Hintliler bebeklerinin daha sağlıklı olabileceğine inanıyor. Daha çok Hindular tarafından uygulandığı bilinen bu inanış bazı kesimlerce de karşı müdahaleye uğruyor ve eleştiriliyor. Beş yüz yıldır süregelen bu gelenekte bebeklerin hepsinin çarşafa düştüğü biliniyor ancak aklımıza bir soru takılıyor ya bebek çarşafa düşmezse? Bunun cevabını kimse veremiyor.
 
Üst